Savaşın, Zulmün, Gözyaşının Ortasında ‘Yok Biri’

Mustafa Nurullah Celep

SAVAŞIN, ZULMÜN, GÖZYAŞININ ORTASINDA ‘YOK BİRİ’ ([1])

Ece Ayhan marjinalliği. Sivil itaatsizlik. Edip Cansever kenardalığı. Yalnızlık. Çocukluk. Kırgınlık. Yenilginin dili. Soyutluk. Belirsizlik. Kapalılık. Kendine kapanan iç dünya. Ezoterik. Ve yok biri.

Şimdi, bu kelimeleri kısaca açımlamadan şu soruyu soralım önce:

Türkiye’de (somut olarak vatan sınırları 100 yıl önce belirlenmiş bir ülkede) bugün, şiir kaleme alan bir şair, eserlerinin imzası, inşacısı ve yaratıcısı olarak neden ismini “N.N. Koçi” gibi oldukça garip ve tuhaf bir takma adla belirleme gereği duyar?

Bu ilk elden zihnimi kurcalayan bir problemdir.

“Gerçek” bir Türk şairi, şiirlerinin altına seçkin imzasını gerçek ve somut bir isimle yazmalı, diye düşünenlerdenim.

Bu, şiir bahsinde, bu satırların sahibine göre, dürüstlüğe atılmış ilk adım gibidir.

Yine bu satırların sahibine göre, bu takma ad problematiği 80 Kuşağı’ndan Türk şiirine tevarüs etmiş kötü bir alışkanlıktır. Bize daha çok da Fransız şiirinden gelmiş ve genel edebi kamuda yayılmıştır. Sağlıklı bir yazınsal tutum olmadığını düşünüyorum…

Bir diğer takıldığım husus, ikinci şiir kitabını okur karşısına çıkaran bir şair, (artık genç olmadığını düşünürsek) neden Ece Ayhan şiirlerinin gölgesinde başlatır eserini? İşte biz de bu yüzden şu çıkarsamada bulunmanın pekâlâ mümkün olduğunu düşünüyoruz:

N. N. Koçi, şiir sanatında henüz daha kendi “sesini” bulamamış bir yazardır. Oysa ikinci kitabıyla bu esinlenme olgusunu çoktan halletmesi, aşması gerekiyordu. Kitabının bölümleri içindeki şiirlerin dağılımına baktığımızda Yok Biri’nin “eklektik” bir şiir kitabı olduğunu ifade etmek durumundayız.

“karşımda tek bir maaleseflik olarak dul karı fındıklıyan

panik yok! unutulur iyilikler müdiresi bayan angela gueron

-maskına bin nuri veririm alırım cennetteki çarşıdan-

ya da kıymık/bir kız çocuğu/paramparça/on iki yaşında

şuarânın ayıbıdır -yuh olsun!- zebella gibi bir şiirde duramadıysa

keseyim! muhavereyi! dinsin deli sentaksım bu acıdan”

İlk paragrafta yazdığımız anahtar kelimelerin açılımına gelirsek, N. N. Koçi, şiirlerinde konuşmamaktadır. Biz ister Ece Ayhan etkilenmesi ister Edip Cansever esinlenmesi diyelim, N. N. Koçi’nin şiirde somut ve doğrudan konuşmasına tanıklık etmiyoruz. “Konuşmak” deyince, düz konuşmayı anlıyorum; seçik, yalın, sade, bildiğimiz bir konuşmadır bu. N. N. Koçi, soyut duygu karmaşasından okura sesleniyor. “Konuşmak” deyince apaçık konuşmayı, bilinen iki insanın söze dayalı som, somut, en direkt konuşmasını işaret ediyorum. Yani şurada anlaşalım: Şair konuşmuyor! Sözü ketmediyor. Sırlı bir pencereden bakıyor. İçrek bir şiir algısıyla şiirini biçimlendiriyor. İçe dönük ve kapalı bir evrenden sesleniyor. Açık, seçik, anlaşılır bir söyleyiş biçimiyle mısraya şekil vermiyor. Mesela şiirde konuşmak deyince şunu anlıyorum:

“Sorular sordum nice kara sıfatları üstüme alaraktan!”

İşte bu bildiğimiz doğrudan ifade. Somut. Hedefi, amacı belli. Hedefini üstelik tam on ikiden vuruyor! Ayrıca son derece sivil, aykırı, ayrıksı, taş gibi sert ve eleştirel. Muhalif şiirin dibini bulmuş yani. Ece Ayhan muhalefetini ezip geçmiş.

“Ben ey derim ve severim ey demeyi bilenleri…”

Mesela bu da somut bir ifadedir. Oldukça dinamizm içeren bir harekete başlangıç temrinleri gibidir. Hazırlan, kavga başlıyor demektir.

Bir de şu var: N. N. Koçi, bu kitabıyla Ece Ayhan ve Edip Cansever şiirlerinin fazlasıyla etkisinde kalarak kendine kötülük etmiştir. Şair, kendi kırgın çocukluğundan anı parçacıkları devşirmek noktasında bu iki şairden beslenmiştir, o kadar. Yani Ece Ayhan ve Edip Cansever müktesebatına yeni ve farklı bir şey eklememiş, bize yeni bir dünya getirmemiştir.

Kısaca N. N. Koçi’nin, soyuta fazlasıyla abanıp sırlı ve ketum bir şiir ikliminden okura seslenerek okuru dolaylı yollardan dolaştırmasının sebebi şudur: N. N. Koçi 1980 Kuşağı jargonuyla şiir yazmaktadır. Şiirlerindeki zayıf, enez ve edilgen öznenin sebebi budur. Bu da bu şiir öznesinin “yenilginin diliyle” şiirde konuşa-ma-masına sebep olmaktadır. Kaplamlı, dünyasının ve ufkunun ve haddi zatında cephelerinin çoğulluğu karşısında muazzam bir evrene sahip bir şiir karşısında değiliz; kapanımlı, içe çevrik, iç dünyasının duygusal akışı kendinden kendine gidip gelen, gel-gitleri kendi içiyle sınırlı, “kendinde başlayıp kendinde biten” bir şiirin yanı başında şu soruyu soruyoruz:

“Bu şiir, bugünün ihtiyacı olan bir şiir midir?”

Ez cümle, bugün şiir yazan genç-yaşlı-orta yaşlı birçok şair için Ece Ayhan güzergâhı çıkmaz bir yoldur ve çokça denenmiştir.

Hasılı kelâm, N. N. Koçi’nin şiirlerinin, şiir algısının gün yüzü görmeye ihtiyacı vardır.

N. N. Koçi’nin şiir öznesinin Turgut Uyar’ın kalabalık caddelerinde dolaşmaya ve nefes almaya ihtiyacı vardır. Hatta hıncahınç dolu gidilen bir yolculukta trafik polislerinin “bekleme yapma, bekleme yapma!” diyen hırgürü içinde, sokaklar ortasında cüsseli gövdesiyle somut olarak yürümeye ihtiyacı vardır.

Hafızama, yaralı bilincime son anda takılan bir soruyla yazımı hitama erdireyim:

Suriye’de 67 yıllık Baas rejimi, 12 gün aralıksız süren saldırılarla sona erdi.

Gıda terörü almış başını gidiyor.

Türkiye, Suriye’de PKK/PYG varlığını silip atmak istiyor.

Marketlerde göstermelik indirimlerle zam zam üstüne zam yapılarak alım gücü azalan bir halkın yutkunması artıyor…

Türkiye, sosyal bir çürümenin eşiğini her cinayet olayıyla aşmak için yarışıyor…

Böylesi sıkıntılı sorunlarla boğuşulan Türk ve dünya atmosferinde, bir Türk şairi, 2024 yılında, 21. yüzyılda, şiir kitabının ismini neden ‘Yok Biri’ olarak belirler?

Soru budur.

Buyurun cevaplayın…


[1]Koçi, N. N., Yok Biri (2024), Orlando Art, İstanbul.

Başa dön tuşu
maximum amount in gcash