Vejeteryan Üzerine Üç Çıkışlı Öneri – Edebiyat

Fatma Akgün Bağırkan yazdı…

Toplumlar ne kadar farklı olsa da insan her yer yerde aynı… …ve insan içinde büyüttüklerinin çoğu zaman farkında değil… Bir öfke, bir sevda, bir canavar… Tüm bilgi, birikim ve kolektif şuurdan soyutlayarak insanı ele aldığımızda elde var: canlı. Her şeyden sıyrıldığında yani, geriye kalan: organizma.

Vejetaryen‘de Han Kang bunu yapmış. Kore toplumunun değer yargılarından, her yerde aynı olan ‘insan’a, oradan da bir ‘organizma’ olan insana farklı pencerelerden bakmış. Varoluşunu başka bir yaşam formu üzerine yeniden inşa eden Yonghe’nin hiçbir eyleminde tedirginlik ya da utanma duymaması bundan. Bir dava uğruna protesto değil, bir ideoloji uğruna yeme biçimi geliştirme de. Hatta bilinçli bir seçim bile değil onunki. Duygusal olarak Yonghe’de bulunan tek şey, savunma güdüsü. Neredeyse bütün organizmalarda ortak olan temel bir güdü. Belli belirsiz hissettiği korku da bundan, direnemeyeceğini anladığı zamanlarda boyun eğişi de. Bu tam olarak nerede başlıyor? Rüyalarını tetikleyen ne? Belirsiz… Ara ara çocukluktan kesitler veriliyor. Ama o zamanki Yonghe de çok farklı değil. Sadece akışa bir parça uyum sağlayabilmiş. Rüya, başka bir bilince açılan kapı. Üzerinde ayrıca durulması gereken bir konu. Ama kilit şu: Yonghe’nin çocukluğunu yaşayan, onun rüyalarını gören herkes onun gibi davranır mıydı?

En görünür mukayese ablasıyla ikisi üzerinden yapılıyor. Ama bu basit bir mukayesenin ötesinde. Birey olarak değil evlilikleri üzerinden değerlendirilirse:

Basit, gösterişsiz, sesiz, edilgen Yonghe ve öyle olduğu için onunla evlenen sıradan bir insan olan kocası.

Yonghe’den daha alımlı, daha güçlü ve çalışkan olan ablası ve sanatçı kocası.

Bu evliliklerde güçlü taraflar, Yonghe’nin kocası ve ablası. Çapraz bir eşleşmede herkes mutlu olur muydu? İki güçlü ve topluma uyumlu birey (abla-koca); iki aciz, aykırı, anormal (Yonghe-enişte).

İlk sapma ‘koca’dan; Yonghe yerine ablasıyla evli olsa nasıl olurdu? Hiçbir özelliği olmayan (yani gösterişsiz) ve zamanla anormalleşen bir kadın yerine daha güzel, daha çekici, daha normal bir kadın!

İkinci sapma enişteden; Hiçbir özelliği olmayan (herkesin kabul ettiği güzellik normlarına uygun), kendine özgü bir yanı olmayan ve ruhunda hiçbir kıpırtı yokmuş gibi yaşayan bir kadın yerine; karakteristik kusurlarından dolayı merakını çeken, Moğol lekesi ile kafasındaki imgenin bütünleştiği Yonghe!

Güzellik göreceli, evet. Kendi güzellik yargısını belirleyen kendi ahlaki yargısını neden belirlemesin? Toplumun güzellik anlayışına uymayan Yonghe ve eniştesi, toplumun değer yargılarına da uymaz. Belki de bu yüzden yazar, tarafsızlığını bırakarak, Yonghe’nin kocasını çıkarcı, basit ve bencil çizerken eniştesinin tutkusunu olabildiğince güçlü anlatıyor. Onun Yonghe’ye daha önce hiç farklı gözle bakmadığı birkaç kez vurgulanıyor. Yonghe’nin ve basit bir cinselliğin peşinde değil, sihirli bir imgenin Moğol lekesi ile birleşiminin uyandırdığı karşı konulamaz bir çekim.

Bu sanatçı ruhun arayışını, doyumsuzluğunu, sınırları zorlayışını okur anlamalı mı? Realite farklı. Ne anlaşılabilir ne affedilebilir. Nitekim ablası Yonghe’yi affederken –en azından mazur görmeye çalışırken- kocasına karşı tavrı çok net. Ona göre kocası, hasta bir kızı istismar eden bir alçak. Peki Yonghe hasta mı? Öyle olmadığı, gerçekte durumunun çok başka olduğu, onun bir insan olarak değerlendirilmemesi gerektiği pek çok yerde hissettiriliyor. Hasta değilse, o da bir alçak! Ama ya insan değilse?

Bu hikâyede masum, mesul, suçlu, aciz ve güzel kurulan her farklı cümle ile objektifin konulduğu her açı ile değişebilir. Eniştenin ahlakdışı davranışı sanat tutkusuyla maskelenebilir. Yonghe’nin babası, mesleği gereği mazur görülebilir. Yonghe’nin kocası, kanaatkâr yapısına uygun seçimleri ve basit beklentileri yüzünden mazur görülebilir. Ailesi Yonghe’nin iyiliğini düşündüğü için mazur görülebilir. Hikâyenin en dürüst, en fedakâr kişisi olan abla bambaşka bir açıdan yaklaşılıp suçlanabilir bile. Yonghe, insanlığından soyunduğu için her yaptığında mazur görülebilir.

Peki okur? Yonghe’yi insanlığından sıyırıp değerlendirmek ne kadar mümkün? Yonghe’yi sıyırırken okur da insanlığından sıyrılarak bakmak zorunda kalmayacak mı? Bu ahlaki bir sorgulama değil, ahlakı sorgulama. Ahlakı, değer yargılarını, insan oluşumuzu –ama her yönüyle- ne kadar bir kenara bırakabiliriz okurken? Vejetaryen’in asıl sorduğu ya da sordurduğu bu.

Ayrı ayrı da okunabilecek üç hikâye:

Bir bitkinin ilk uyanışı,

Büyümesi, gürlemesi ve çoğalışı,

Çürümesi ve yok oluşu.

Hangisi daha kötü; var olmamış gibi yaşamak mı, varoluşunu yadsıyarak yaşamak mı? Hikâyenin dışından belki de kendi hikâyesini okuyan her bir insanda farklı cevaplar uyandıracak bir kitap.

Vejeteryan

Han Kang

Çev: Göksel Türközü

April Yayıncılık

2016, İstanbul


Yazar: Misafir Köşesi
Yayın Tarihi: 12.05.2025 09:00 –
Güncelleme Tarihi: 05.05.2025 11:21

Başa dön tuşu
Haber Dijital